5 Ağustos 2015 Çarşamba

Umrumun izinde olduğu bir dönemde içimde İbrahim Tatlısesler, Orhan Gencebaylar, Baba Müslümler  sahne alıyor; kuşlar çalıyor, şarkılar ötüyor. Keyfim ile kahyası cirit atarken sinirlerime cilve yapan; adeta alnımın şakına şak eden bir soruyla irkilivermek deveye senfoni yaptırmak gibi bir şey olsa gerek. Hal böyle olunca ‘Paranın insan kişiliği üzerindeki etkisi'ne değinmek de sünnetten sıyrılıp farz olmaya depar atmış oluyor.


Allah’ını seven şu soruyu  alsın elimden!

Lidyalı tosunların icat ettiği, bizim kaytan bıyıklı yiğitlerimizin ise ‘mangır, sipali, arpa, cukka’ gibi fiyasko dolu fiyaka kokan tabirlerle kullandığı para günümüzde elzem bir vaziyet almıştır. Bu elzem haydutların racon kestiği alanlarda ulusal şahlanmalar daha hızlı ve rahat oluyor. Aşikar olan şudur ki: Bülent Ersoy için süt banyosu neyse, refah ve kalkınma için de para oldur. Öyle ya cancağızım ülkem Türkiye de altı sıfıra elveda deyip gölge düşmüş itibarına cazibesini geri kazandırdı, hemde tillahını. Bunda sıkıntı yok. Paraya itibar kazandıranlar değil de parayla itibar kazanmaya çalışanlar yok mu? Ağızlarının ortasına kürekle vurasım geliyor! Mahalle camisinin kenefine masa, sandalye atıpta griş-çıkışlardan ücret alan adamdaki hava Bill Gates’te bile yok. Düne kadar kaldırım mühendisliği yapan arkadaş üç beş kuruşu bir arada görünce adeta Darvinizmi haklı çıkarırcasına evrim geçiriyor. Kasılmalar, burun ucuyla konuşmalar boy gösteriyor hemen. Hadi bu arkadaşımıza tabiri caizse yokluktan varlığa kavuştuğu için normaldir diyelim. Peki varlık içinde yokluk yaşayana ne demeli? 1995 yılına kadar gayet sakin, kendi yağında kavrulan bir adam 2002 yılında attığı adımlarla paraya para demekten sıkılmış hale geliyor. Düne kadar elinde kamera, gol atan futbolcuları kovalayan Acun Ilıcalı bugün futbolcular yanına gelmesin diye kovalıyor.  Kendi kanalına şortlarla girmeler, efendim artistlik edip pizzalar istemeler, program kurupta ‘Yeteneksizsin ulan!’ cümlesini tek butona sığdırmalar falan filan. Neydi kaf dağı kadar büyük olsan da kefene sığacak kadar küçük olduğunu unutturan? Sanırım Lidyalı tosunların mangırıyla düet yapmaktı ona unutturan.
Esasen lafı lastik gibi uzatmaktansa ‘’Paranın değeri arttı, insan değeri battı.’’ Sözüyle konuya bodoslama dalmak en iyisi olacaktır. Belkide paraya bu kadar değer vermeseydik Yaşar Kemal’i IPHONE’larla, özçekimlerle uğurlamazdık. Cebimizdeki fiyakalı telefonlarla anı çekeceğimize, hüznü sol yanımızda hissederek o anı yaşardık belkide. Bu sadece gündemin nabzından söküp aldığım bir anektod. Yoksa benim insanım gerzek mi kimisi cebindeki  yüz TL’lik telefonu sessiz modunun nirvasına alıp öteki ise bin TL’lik telefonuyla şak diye masanın üstüne basıversin fiyakasını. Bundandır k/aybedişimiz işte. Biz yetişkinler paraya değer biçip, karakterimize olumsuz yansıtmasaydık; çocuklarımız kültür mirası bayram sabahlarını ‘harçlık sabahı’ diye adlandırmaz, el öpmeden önce bundan cukka çıkar mı diye analiz etmezdi. Vekalet verdiklerimiz mecliste bildikleri bütün figürleri denemez, mosmor edene kadar pataklamazdı biribirini belki de. Kim bilir belkide paraya böylesi değer vermeseydik tansiyonumuz dolar ile orantılı düşüp kalkmazdı veya söz gümüşse düğün altın olmazdı yozlaşmaya yüz tutmuş kültürümüzde...
Fakat kalplerimiz hâlâ sıcacık, fazla uzağa kaçmış olamaz. Ya sımsıkı  tutunalım hep birlikte ya da tastamam bırakalım öylece. Ya tadında kullanıp uşağımız yaparız ya da nefsimize yeniş düşer efendimiz yaparız parayı. Hülasa ne demiş atalarımız: ‘’Parası aziz olanın, kendisi zelil olur.’’

Vesselâm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder