Umrumun izinde olduğu bir dönemde içimde İbrahim
Tatlısesler, Orhan Gencebaylar, Baba Müslümler sahne alıyor; kuşlar çalıyor, şarkılar ötüyor.
Keyfim ile kahyası cirit atarken sinirlerime cilve yapan; adeta alnımın şakına
şak eden bir soruyla irkilivermek deveye senfoni yaptırmak gibi bir şey olsa
gerek. Hal böyle olunca ‘Paranın insan kişiliği üzerindeki etkisi'ne değinmek
de sünnetten sıyrılıp farz olmaya depar atmış oluyor.
Allah’ını seven şu soruyu alsın elimden!
Allah’ını seven şu soruyu alsın elimden!
Lidyalı tosunların icat ettiği, bizim kaytan bıyıklı
yiğitlerimizin ise ‘mangır, sipali, arpa, cukka’ gibi fiyasko dolu fiyaka kokan
tabirlerle kullandığı para günümüzde elzem bir vaziyet almıştır. Bu elzem haydutların
racon kestiği alanlarda ulusal şahlanmalar daha hızlı ve rahat oluyor. Aşikar
olan şudur ki: Bülent Ersoy için süt banyosu neyse, refah ve kalkınma için de
para oldur. Öyle ya cancağızım ülkem Türkiye de altı sıfıra elveda deyip gölge
düşmüş itibarına cazibesini geri kazandırdı, hemde tillahını. Bunda sıkıntı
yok. Paraya itibar kazandıranlar değil de parayla itibar kazanmaya çalışanlar
yok mu? Ağızlarının ortasına kürekle vurasım geliyor! Mahalle camisinin
kenefine masa, sandalye atıpta griş-çıkışlardan ücret alan adamdaki hava Bill
Gates’te bile yok. Düne kadar kaldırım mühendisliği yapan arkadaş üç beş kuruşu
bir arada görünce adeta Darvinizmi haklı çıkarırcasına evrim geçiriyor.
Kasılmalar, burun ucuyla konuşmalar boy gösteriyor hemen. Hadi bu arkadaşımıza
tabiri caizse yokluktan varlığa kavuştuğu için normaldir diyelim. Peki varlık
içinde yokluk yaşayana ne demeli? 1995 yılına kadar gayet sakin, kendi yağında
kavrulan bir adam 2002 yılında attığı adımlarla paraya para demekten sıkılmış
hale geliyor. Düne kadar elinde kamera, gol atan futbolcuları kovalayan Acun
Ilıcalı bugün futbolcular yanına gelmesin diye kovalıyor. Kendi kanalına şortlarla girmeler, efendim
artistlik edip pizzalar istemeler, program kurupta ‘Yeteneksizsin ulan!’
cümlesini tek butona sığdırmalar falan filan. Neydi kaf dağı kadar büyük olsan
da kefene sığacak kadar küçük olduğunu unutturan? Sanırım Lidyalı tosunların
mangırıyla düet yapmaktı ona unutturan.
Esasen lafı lastik gibi uzatmaktansa ‘’Paranın değeri arttı,
insan değeri battı.’’ Sözüyle konuya bodoslama dalmak en iyisi olacaktır. Belkide
paraya bu kadar değer vermeseydik Yaşar Kemal’i IPHONE’larla, özçekimlerle
uğurlamazdık. Cebimizdeki fiyakalı telefonlarla anı çekeceğimize, hüznü sol
yanımızda hissederek o anı yaşardık belkide. Bu sadece gündemin nabzından söküp
aldığım bir anektod. Yoksa benim insanım gerzek mi kimisi cebindeki yüz TL’lik telefonu sessiz modunun nirvasına
alıp öteki ise bin TL’lik telefonuyla şak diye masanın üstüne basıversin
fiyakasını. Bundandır k/aybedişimiz işte. Biz yetişkinler paraya değer biçip,
karakterimize olumsuz yansıtmasaydık; çocuklarımız kültür mirası bayram
sabahlarını ‘harçlık sabahı’ diye adlandırmaz, el öpmeden önce bundan cukka
çıkar mı diye analiz etmezdi. Vekalet verdiklerimiz mecliste bildikleri bütün
figürleri denemez, mosmor edene kadar pataklamazdı biribirini belki de. Kim
bilir belkide paraya böylesi değer vermeseydik tansiyonumuz dolar ile orantılı
düşüp kalkmazdı veya söz gümüşse düğün altın olmazdı yozlaşmaya yüz tutmuş kültürümüzde...
Fakat kalplerimiz hâlâ sıcacık, fazla uzağa kaçmış olamaz.
Ya sımsıkı tutunalım hep birlikte ya da
tastamam bırakalım öylece. Ya tadında kullanıp uşağımız yaparız ya da nefsimize
yeniş düşer efendimiz yaparız parayı. Hülasa ne demiş atalarımız: ‘’Parası aziz
olanın, kendisi zelil olur.’’
Vesselâm...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder